Grup sadece eğitimlere katılmakla kalmadı. Bunun yanısıra bir çok pratik de yapıldı. Bunların yapılmasının en önemli sebebi daha önce de belirttiğim gibi öğrenilen bilgiyi pratiğe dökerek “idrak”a dönüştürmek.
Yeniden Doğum Orucu
Bu pratiklerin en kuvvetlilerinden biri 3 gün süren ve bütün grubun uyguladığı “Yeniden Doğum Orucu”ydu. Oruç boyunca yemek yemek ve konuşmak yoktu; sadece su serbestti. Zihnini dağıtacağı için müzik dinlemek, bir şey izlemek hatta ders çalışmak bile yoktu.
Herkes gerçekten inanılmazdı. Günde 6 saat meditasyon ve 4 kere 80 kumbhaka ve bir de Çetin Hoca’yla açlık susuzluk dinlemeyen Handstand’li, Drop Back’li asana pratiği yaptılar. En güzel bölümü sonuydu. Birlikte meditasyon yaptık, Metta Sutra’yı chant ettik ve orucu birbirimize sarılarak sona erdirdik; önce sevgiyle kalplerimizi doyurarak. Böyle bir şey yaptığında, yani bir şeyin zor olacağını düşündüğün halde yine de içinden geçtiğinde, içinde bir şeyler oluyor; bir şey dönüşüyor. Olduğunu zannettiğin “Kendinin” ötesine geçiyorsun, gerçek benliğine bağlanıyorsun. Ve büyük bir inanca sahip oluyorsun; içinde bütün limitlerinin ötesine geçebilecek gücün olduğunun farkına varıyorsun. Bütün o gülen yüzleri ve güzel ruhları 3 günlük suskunluğun ardından tekrar heyecanla konuşurken görmek çok güzeldi.
Parasailing
Bahsetmeden geçemeyeceğim diğer bir şey de mezuniyetten 2 gün önce gittiğimiz parasailingdi. Bulunduğumuz Bir Bölgesi dünyadaki en yüksek 2. parasailing bölgesi. 2400 metre yükseklikten atlıyorsun. Aşramdayken zaten sürekli üzerimizden paraşütler geçiyordu; bir kısmından çığlıklar yükselerek 😀 Biz de eğitimi parasailing yaparak kutlamaya karar verdik.
Tabii ki sadece eğlence olsun diye değil yine alışkanlıkların dışına çıkarak kendileriyle yüzleşmeleri için. Gerçi onların yanısıra, bu aslında benim için önemli bir pratik oldu çünkü parasailing yıllardır yapmaya korktuğum bir şeydi 🙂 2 minibüse binerek, kıvrılarak giden bir dağ yolundan yukarıya doğru çıkmaya başladık. İlk başta rahat rahat giderken çıktığımız yükseklik arttıkça benim de zihnim hafif hafif devreye girerek biraz panik yaratmaya başladı. Neyse atlayacağımız yere geldik; bizimle birlikte atlayacak bir sürü hoca da orada sırtlarında içinde paraşüt olan çantalarıyla bekliyorlardı. Hop diye çantaları açıp paraşütleri sermeye başladılar.
Biri bana gel dedi; gittim dağın kenarında durduk. O esnada yapman gereken zihni kontrol etmek; neyse ki yapabildim. Bana paraşütü giydirdi ve “Sakın bu 3 kilite dokunma” dedi; tabii zihnim “Nee dokunulmaması gereken 3 kilit mi var ya dokunursam.” diye bir bağırdı. Tam o sırada bir baktım Nazan, hocası ve bir adam daha koşmaya başlamışlar. Adamlar “Run, run, run” diye bağırıyor, Nazan koşuyor derken, bir baktım Nazan havada koşmaya devam ederken uçup gittiler. Hemen ardından Sinem’i havada gördüm. Ve o an bana “Run, run, run” diye bağırmaya başladılar. 3-4 adım koştuk ve gerisi boşluk.
İlk atladığımız anda kısa bir süre aşağıya düştük ve sonra paraşütün bizi kaldırmasıyla tekrar yukarı çıktık. İşte o düşüş gerçekten inanılmaz güzeldi. O an bütün korkularım gitti ve her şeyin keyfini çıkartmaya başladım. Konu ne olursa olsun, evrene güvenip, varoluşa teslim olduğunda, işte o zaman herşeyi zihninin yarattığı modifikasyonlarla değil de gerçekten olduğu gibi deneyimleyebiliyorsun.
Paraşütle Himalaya Dağları’nın üzerinde süzülerek gidip ve dağları seyrettik. Arada sana sorup akrobatik şeyler de yaptırıyorlar. Benim hocam bana bir şeyden sormadan yaptırdı sağolsun, daha önce böyle bir deneyim yaşamadığımdan acaba bilinçli bir durum mu yoksa rüzgara kapılıp gidiyor muyuz anlamadığımdan adama “Is this normal?” diyebildim sadece 🙂 Çok çok güzel bir deneyimdi. Yine üçümüz önce indiğimiz için diğerlerini yukardalarken ve inerken izlemek de çok güzeldi. Ama en güzeli zihnini kontrol etmek ve korkularınla yüzleşmekti.
Holi Fest
Herhalde aşramdaki en eğlenceli gündü. Pravin bize gelip o günün Holy Fest olduğunu, bizim grubumuzun da kutlamalara katılıp isteyip istemediğini sorduğunde verdiğimiz “Evet” cevabının ne getireceğini o an için tam anlamamıştık. 🙂 Holi, aynı zamanda “Renklerin Festivali” ve “Sevgi Festivali” olarak bilinen bir Hindu ilkbahar kutlaması. Baharın gelişini ve iyinin kötü üzerindeki zaferini işaret ediyor. Kutlamak için herkes birbirine rengarenk toz boyalar atıyor. Pravin ilk olarak yanımıza gelip alnımıza küçük bir nokta koydu. (Ne de olsa biz Hintli değildik.) Ama sonra bizim grubun da bu kutlamaya olan yoğun ilgisi sonucunda hepimiz saatlerce renkten renge girdik. Müzikler dinlendi, danslar edildi. Bu günü onlarla birlikte kutlamamız hem onları hem bizi çok mutlu etti.
Saat akşamüzeri 4’e doğru Pravin artık duş almamız gerektiğini söyledi; Aşramda güneş enerjisi kullanıldığından biraz daha beklersek sıcak su olmayabilirdi 🙂 O boyaları çıkartmak için biraz uğraştık. Benim saçımın bir kısmı 1 hafta kadar yeşil kaldı. Türkiye’ye döndüğümüzde Tanseli’nin saçlarında hala pembelikler vardı :)Bu arada Holi Fest günü Hindistan’da sokaklarda herkes birbirine boyalar atıyor. Geçen arabaları bile durdurup içindekileri boyuyorlar. Aradan birkaç gün geçtiğinde bile hala yerlerde renkleri görüyorsunuz. Baharı kutlamanın en güzel yollarından biri herhalde.