Yıllardır Çetin Çetintaş‘tan bu harika ülke Myanmar’ı ve buradaki manastırı dinliyordum ve sonunda buraya gelecek şansı yakaladım. Myanmar Tayland sınırından manastıra kadar olan yolda görebildiğim kadarıyla çok güzel bir ülke.
Manastırda erkek ve kadın olmak üzere iki bölüm var. Erkekler kısmı kadınlarınkinden yürüyerek yarım saat uzaklıkta. Kadın kısmında çoğunluk rahibe ama kurallara uyduğun takdirde benim gibi yogilere de kapıları açık.
Bir çok iyi niyetle burada bulunan insalarla birarada olmak harika; daha iyi bir insan olmak, aydınlanmak, bu dünyadan özgürleşmek…Dış dünyadan gelen herhangi bir dikkat dağıtıcı şey olmadığından tamamen meditasyon pratiğine odaklanabiliyorsun.
Her gün ilki sabah 4’de olmak üzere 1,5 saatlik 5 meditasyon oturuşu var. Sabah 5.30’da kahvaltı ve 10’da da öğlen yemeği var. (Daha sonra bir daha bir şey yemiyorsun oruç tutuyorsun.) Arada kişisel zaman ve görüşme zamanın var ama bu sürelerde de yapabilirsen meditasyon yapmanı tavsiye ediyorlar. Görüşme zamanı meditasyon hocana varsa sorularını sorup meditasyonlarınla ilgili bilgi verdiğin zaman.
Buraya gelmeden önce annem burada ne kadar kalacağımı sormuştu. Ben 2 ay diyine “Ay ben olsam aklımı kaçırım 2 ay manastırda. ” demişti ben de gülmüştüm o zaman ama şimdi anlıyorum ki farkına varmadan çok doğru bir şey söylemiş. Aklı kaçırmak, zihnin bütün modifikasyonlarından kurtulmak ve bütün bunların altındaki gerçeği bulmak. Buraya gelme sebebin bu.
Manastirlarda hayat buyuleyici. Her sabah 4’den aksam 7’ye kadar ayni insanlar grup meditasyonlarina gelip saatlerce minderlerinde oturuyorlar. Ayni sey her sabah yeniden ve yeniden basliyor…Butun bu insanlar bikmadan usanmadan her gun gercegi aramaya devam ediyorlar. Bazilari yillardir burada. Gercek varliklarini bulmak adina her seyi geride birakmislar. Kahvalti, ogle yemegi ve birlikte temizligin disindaki butun zamanlari pratik icin. Eglence yok (muzik, tv vs.); aynaya bile bakman yasak. Boylelikle ne dis dunyadan ne de senden kaynaklan bir dikkat daginikligi olmuyor. Ve ayni programi her gun takip ediyorsun, her gun yorulmadan minderine oturuyorsun; ta ki bir gun aradigini bulana kadar.
Burada belli bir sure kalmak gerekiyor cunku deneyim gercekten sen her seye alistiktan sonra, hayatin rutin bir hale geldikten sonra basliyor. O zaman her gun basli basina bir meditasyon haline geliyor.
2 haftadan fazla oldu ve ilk defa bugun fark ettim ki geldigimiz ilk 1-2 gun disinda sadece odamdan meditasyon salonuna gidip geri geliyorum. Ve cok tuhaf disaridan pek bir sey yapmiyormussun gibi gozukse de icinde o kadar cok sey yasiyorsun ki o yuzden hem cok uzun suredir hem de cok kisa suredir buradaymis gibi hissediyorum.
23 yasinda Endonezyali bir rahibe oda arkadasim var. Cok fazla konusmuyoruz; gunde maximum 10 dakika ki bu konusmalar meditasyonlarimizi etkilemesin. Konusmamak cok iyi boylelikle iletisim kurdugunuzda biri olmak zorunda degilsiniz, zihninize yeni modifikasyonlar/dusunceler eklemiyorsunuz ve konusarak harciyacaginiz butun bu enerjiyi kendinizde tutuyorsunuz. Ayni zamanda zihninizi izlemenizi de kolaylastiriyor.
Manastirda sessizlik icinde olmak zorunda degilsiniz yani mecburi degil. Bir rahibe sessizlik pratigi yaptiginda yakasina “noble silence” sessizlik yazan bir yazi takiyor. Boylelikle digerleri gerekmedikce onunla iletisim kurmuyorlar. Buraya ilk geldigimizde 5 dakika kadar erkekler kismindaydim (Evet Çetin’i kesis kiyafetleri icinde ve kafasi tirasli olarak gordum 😊), inanilmaz sessizdi ve orada 800 kesis yasiyor. Kadinlar kismi oradan biraz daha gurultulu ve burada maximum 200 kisi yasiyoruzdur. 😄
Bilemiyorum, dedigim gibi burada yasamak enteresan. Meditasyon salonuna yurudugumde manastirin ana kapisini uzaktan gorebiliyorum; 5 dakika yurume mesafesi ama zaman gettikce daha uzak gozukuyor. Ilk gun disaridaki kucuk dukkanlara gitmistim bir seyler almak icin ve dondugumde oda arkadasim “ne cabuk geldin” diye hayret etmisti. Simdi anliyorum neden 😄
Her seyi yavaslatabildigin kadar yavaslatmak; hayatini, kendini, zihnini…Boylelikle bu dinginlikte kendi gercek varligini duyabilirsin. 💕